İŞLERİ GÜZELLİK OLAN ANCAK İÇLERİ GÜZEL OLMAYAN İNSANLAR

Reklam
Reklamı Gizle

Son yıllarda Türkiye’de berber, kuaför ve güzellik merkezleri açma furyası başladı. Herkes kişisel bakıma önem veren yerler açıyor ve sayıları gittikçe artıyor ancak her sektörde olduğu gibi, eğitimi olmayan ve ‘ne olursa olsun açarım’ diyerek diploma kiralayan, işlerinde fiilen müdür veya ortak bile bulundurmayan kişilerin eline düştü bu sektör. Devlet üniversitelerinde, halk eğitim merkezlerinde ve Milli Eğitim’e bağlı kurs merkezlerinde eğitim almış bilinçli insanları egolarından dolayı kendi içlerine almaktan kaçınan bir kitle, bu insanları sektörden dışlıyor. Ancak ben, gerçekten eğitimli, diplomalı ve sertifikalı, resmi kurumlardan eğitim almış, hakkıyla işini yapan insanları tenzih ediyorum.

Özel firmalardan ve vakıf üniversitelerinden hiç kurs eğitimi almadan yalnızca para ile alınmış sertifikalarla, TURSAB belgesi olmayan dernekler ve işletmeler reklam ve fuar organizasyonları yapıyor. Bazı firmalar haricinde, 2 veya 3 günlük etkinlikler düzenleyen ve nereden eğitim aldıkları bilinmeyen bir grup tarafından yapılan güzellik etkinlikleri, genellikle egolu kişilerin organizasyonunda ve güya hocaların iştirakiyle gerçekleşiyor. Bu kişiler, etkinliklere katılacak kişileri seçme yetkisini kendilerinde görüyor. Maalesef, bu firmalar sadece egolarını tatmin etmek ve hava atmak amacıyla, para karşılığı renkli fotokopi ile basılmış, kuşe kağıda baskı yapılmış, gösterişli ama işe yaramayan sertifikalar veriyorlar.

5 yıldızlı otellerde düzenlenen etkinliklerde, katılımcıların iş ve bilgi kaynaklı eğitim alması veya kendini geliştirmesi amacı yerine, sadece otelin sunduğu nimetlerden yararlanmayı amaçlayan bir grup var. Bu kişiler, tatil yapmak daha pahalıya mâl olacağı için, bu tür organizasyonlar sayesinde bedavaya getiren bir kitleden oluşuyor. Bu organizasyonlara katılmak için kişi başı 10 bin ile 30 bin, hatta bazen 50 bin liraya kadar çıkan ücretler ödeniyor. Bu paraları, etkinlikte kendini uzman olarak tanıtan kişiler topluyor ve kendi adlarını özellikle cilalayan, ama gerçekte içi boş olan bu tür etkinliklerle PR yapıyorlar. Yani, bu organizasyonlar aslında kendi menfaatlerini ön planda tutarak, ‘keller yağırlar, birbirini ağırlar’ düsturuyla ilerleyen bir piyasa oluşturmuşlar.

Bu işletmelerde, prim esaslı, rüşvet esaslı ve yarı ‘aba altından sopa gösterme’ yöntemine dayanan komisyon sistemleri uygulanıyor. Hocalara ve organizasyonu yapan kişi ve firmalara en yüksek komisyonu verenler, genellikle sınırsız destek alırken, bu destekleri sağlayamayan veya zorluk çeken kişi ve firmalar köstekleniyor. Bu yöntemler kısa vadede kazanç sağlayabilir, ancak uzun vadede kişilikleri yansıtır. Bu kişiler farkındalık yaratmayı yanlış anlamışlar

O sektörde yıllarını vermiş, eğitimli ve saha deneyimi yüksek olan insan ve firmaları sadece para için yok sayan ve firmaların itibarıyla oynayan bu etkinlik düzenleyicilerine ve kendini ‘hoca’ olarak tanıtan kişilere karşı ‘dur’ deme zamanı gelmedi mi?

Hiç fatura kesmeyen, vergilerini ödemeyen ve KDV ödemeyen, ancak kazancın tamamını kendi cebine atan işletmeler şu an için kazanç sağlıyorlar.

Demek ki neymiş camiyi çalan kişi kılıfını uydururmuş. Bu kişiler, insanların manevi duygularını hiçe sayan duygu simsarlarıdır; sadece medyada ve birkaç yerel gazetede adlarının geçmesini sağlayarak meşhur olmaya çalışan medya maymunlarıdır.

Türkiye’nin gündeminde oldukça önem taşıyan ve insanların duygularıyla oynayan 3 veya 4 önemli konu başlığı var. Bu konuları, duyguları haysiyetsizce bir kazanç kapısı yapan ve tüm dertleri para toplamak olan insanlar, neden zahmete katlanıp başka şeylerle uğraşsınlar ki? İnsanların duyguları ile oynamak onlar için daha kolay bir yöntem.

Kadınların zor durumları, çocuk sorunları ve sokak çocukları gibi önemli konular ile sokak hayvanlarının haklarını savunmak amacıyla kurulan dernek, vakıf ve STK’lar, bu alanlarda dört kolla çalışan ve belirli bir aşamaya getirdikleri işleriyle ilgili etkinlikler düzenleyerek bu konularla gündeme gelmeye çalışıyorlar. Ancak, bu etkinliklerden toplanan paraların büyük kısmı, ayda bir kez en az 3 milyon TL’ye kadar çıkabiliyor. Buna rağmen, bu paranın çoğu, konu başlıklarıyla ilgili kurumlara aktarılmak yerine, toplam kazancın yalnızca %5 ila %10’u oranında kalıyor veya bu bedeller bile ödenmekten kaçınıyor.

İnsanlar para kazanmanın yolunu hile, baskı ve tehdit yoluyla arıyorlar.

Hile, baskı ve tehdit yoluyla para veren beceriksiz ve basiretsiz firma ve kişileri etkinliklerde ön plana çıkarırken, tecrübeli, vasıflı ve itibarlı camia üyeleri göz ardı ediliyor. Diğer yandan, bu cahil kitle ve firmalar, ‘hoca’ olarak tabir edilen kişilerin yönlendirdiği makina ve ekipman satan firmalardan makine ve malzeme almak zorunda bırakılıyor. Organizasyon yapan kişi, firma ve dernekler, ‘hoca’ olarak tabir edilen kişilerden komisyon alırken, ‘hoca’ olarak bilinen kişiler de makina ve malzeme satan firmalardan komisyon alıyorlar.

Makine ve malzeme satan firmalar, nihai tüketici olan yeni salon açan veya açacak kişilere, en düşük marka ve modelleri en yüksek fiyatlar ve ödeme şekilleriyle işlevsel olarak en düşük kaliteli makineleri ‘hoca’ tarafından tavsiye edildiği için kabul etmek zorunda kalınan bir kitleden bahsediyorum.

En yüksek fiyatlara ürün satan firmaların, ürünlerinin garantisi ve yedek parça garantisi bulunmuyor; adeta merdiven altı firmalar gibi davranıyorlar. Bu durum, sektöre yıllarını vermiş insanları da aynı kefeye koyma çabasına neden oluyor. Bu işlerde fatura, KDV ve vergi döndürülmüyor; her şey gayrı yasal. Bu sebeple devletimizin yılda ortalama 50 ile 70 milyon TL arasında vergi kaybı var. Bu sisteme birinin dur demesi lazım.

Yetkisi olmayan fuar ve etkinlikler düzenleyen firmaların, ilgili bir kurumdan yetki belgesi alması gerekmektedir; örneğin, TURSAB belgesi gibi. Bu tür belgeleri olmayan firmalara izin verilmemelidir.

Etkinlikler, genellikle açık alanlarda değil, hazır kamuflajlı 5 yıldızlı otellerde yapılmakta ve oteller bu hizmetleri daha kolay sunmaktadır. Gelen kişiler, deniz, havuz, güneş ve üç öğün yemek gibi tüm hizmetleri ödedikleri fiyata dahil olarak alıyorlar, bu nedenle alan da satan da memnun oluyor. Ancak kaybeden, devletimiz ve ilgili kurumlar oluyor.

Her ay 7 bölgede en az 10 etkinlik düzenleniyor ve şimdi kazancı iki hatta üç katına çıkarmak için Gürcistan, Tayland, Çin, Kore gibi ülkelere taşımaya başladılar. Bu da demektir ki, yukarıda bahsedilen para miktarı 10 kat daha fazla artıyor.

İşin enteresan tarafı tehdit ve baskı yoluyla düzenlenen etkinliklerde, makine ve malzeme satıcıları ürünlerini satabilmek için etkinlik sahibi firmalar ve ‘hocalarla’ çok iyi geçinmek zorundalar yoksa 10 veya 20 yıldır piyasada namusu ile çalışan, devletine ödediği vergilerle 100 ila 200 milyon TL yatırım yaparak makine parkuru ve personel istihdam eden firmalar, birden bire göz ardı ediliyor. Bu firmalar, yıllarca dişleriyle tırnaklarıyla, gece gündüz demeden çalışan, özel hayatlarına bile özen göstermeyen işletmeler. Ancak şimdi, birkaç beceriksiz ve ego düşkünü kişi, işleri güzelleştirme adı altında içi boş ve pislik olmuş bir sektörde adlarını ‘berber’, ‘saç kesim ve stil uzmanı’ olarak anıyorlar. Bu sektör, rüşvet ve baskının hüküm sürdüğü bir ortam olmuş.

Bu konuda o kadar çok mağdur firma ve kişi var ki, bazıları yalan ve iftiralarla işlerine zarar verme boyutuna kadar gidebiliyor. Bu kişiler, emrivaki bir şekilde bedel ödemek zorunda bırakıyorlar. Sonuç olarak, gerçek değeri 100 bin olan ve yapısal anlamda en kötü durumda olan bir makine, 300 bin TL’ye satılıyor ve en geç bir yıl içinde işlevsiz hale geliyor. Ardından, bu şeref ve karakter yoksunu kişiler, başka firmaları tavsiye ederek, önce sattıkları firmaların halk ve esnaf gözündeki ticaretini baltalıyor ve yok ediyorlar.

Bu ithalatçı ve imalatçı firmalar korkularından dolayı bedel ödemek ve iyi geçinmek zorunda kalıyorlar. Bu saltanat ne zaman sona erecek?

By Temado

ARTIK KORKUSUZ, TEHTİTSİZ VE RÜŞVETSİZ BİR DÜNYA DİLEĞİMLE! 

 

DEVAMI HAFTA’YA

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir